Ana içeriğe atla

Kayıtlar

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN

Her yılbaşı arefesi olan tartışmalara, istikrarımızı bozmadan bu yl da devam ettik. 2021 yılına sayılı günler varken hala hristiyanların noel bayramını kutlamaları ile, yeni bir yıla girdiğimizden dolayı, yeni beklentileri olan insanların kutlama yapmalarını karıştıran; bir canlnın, karnını doyurma, barınma ve üreme ihtiyaçlarını gerçekleştirmesini sağlayan, sanırım üç adet beyin hücresinden başka hücresi olmayan insanlara laf anlatmaya çalışarak aralk ayını geçirdik. Şöyle anlatmaya çalşayım size; 25 aralık tarihi hristiyanlık aleminin noel bayramıdır. Yani onlar 25 Aralıkta, dinimiz gereği bizim de tanıdığmız peygambarlerden olan Hz İsa`nın doğum gününü kutlarlar. Umarım buraya kadar tamamız. Şimdi geçelim ikinci kısıma. Hani çocuğunuz mezun olunca ya da yeni bir işe başladığında, ilk maaşınızla yaptığınız küçük kutlama var ya, işte onun gibi, yeni yıla girerken, yeni umutlarla, yeni hedeflerle yapılan kutlamanın dinle bir alakası olmayıp, yeni yıl kutlamas dediğimiz kutlamadır

CEZADAN KAÇABİLİRSİN

Hepimizin hem salgın korkusuyla hem de ceza korkusuyla evlere kapandığı, dışarıya çıkabildiğimiz zamanlarda ise "burkasız" gezemediğimiz, her istediğimiz yere gidemediğimiz bu dönemde; ceza yemeden, maske takmadan istediğimiz yere gidebilme yolunu anlatmaya çalışacağım bu gün. Ben zaman zaman yapıyorum ve henüz yakalanmadığım için ceza da yemedim. Hem de maske takmadan istediğim yere gidiyorum. Hatta sevmediğiniz meslek sahibiyseniz, sevdiğiniz işi bile yapabilirsiniz. Örneğin kaportacıysanız, beyin cerrahlığı yapabilirsiniz. Ya da tersi. Diplomaya bile gerek yok. Biraz sonra okuyacaklarınızı bitirdikten sonra, sessiz ve kimsenin sizi rahatsız etmeyeceği, kendinizi rahat hissettiğiniz bir yere gidin. Gözlerinizi kapatın ama karşınızda kocaman bir sinema perdesi olduğunu düşünün. Daha sonra derin bir nefes alın, yavaşça nafesinizi bırakıp, bu perdede görmek istediklerinizi seyretmeye başlayın. O an nerede olmak istiyorsanız orayı görün. İster bir AVM'de arkadaşları

KORONADAN MESAJ VAR

Neredeyse hepimizin ortak düşüncesi olan, "2020 kabus gibi geçti" düşüncesi karşısnda, aslen Çinli olduğu iddia edilen, 19. kuşaktan Cavit Koronanın ne düşündüğünü merak ettik hep. Bunu öğrenmek içinde aylardır sessizliğini koruyan koronaya mikrofonu uzattık. İşte Koronanın 2020 ylı değerlendirmesi; "Aslında 2019 doğumlu olmama rağmen bir çoğunuz beni 2020 ylında tanıdınız. Böyle bir dünya seyahatine çıkmak için de çok geç kaldığımı düşünüyorum. Çok daha önce dedelerim bu seyahati gerçekleştirseydi, faturası bu kadar ağr olmayabilirdi. Bazı şeylerin önemini daha önce anlayabilirdiniz. Hep bana soruyorlar neden sadece insanlara bulaşıyorsun diye. Düşünsenize sadece karnını doyurmak için ve ya kendini tehlikede hissettiğinde, başka bir canlıya zarar veren birine neden bulaşayım? Benim derdim her şeyin kıymetini unutmaya başlayan insanlara hayatın güzelliklerini hatırlatmak. Bir çoğunuzun sandığı gibi sizleri öldürmeye çalışmıyorum. Ben olmasaydm, Arkadaşlarnızla

DİZİyorum

          Merak etmeyin. Televizyon eleştirmeni olmadığımdan dizi yorumları yapmayacağm; kapasitem de yetmez buna. Haddimi bilirim. Sadece sıradan bir hayata sahip, sıradan bir vatandaş gözüyle izlenimlerimi DİZİyorum aşağıda.      Epeydir dikkatimi çeken ve beni ciddi anlamda rahatsız eden bir konuya sizin de dikkatinizi çekeceğim. Neticede yazdığım her yazım da yorumlara açık olduğundan, sizler de uygun gördüğünüz bir üslupda düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.     Gündüz programlarında işlenen konuları yıllardır takip ederim. Müge Anlı ile başladı bu programlar. Daha sonra çeşitlendi. Çeşitlendikçe de, toplumun ne hale geldiğini bizler de gördük. İlk önceleri her toplumda olabilecek olan kayıp vakaları veya cinayet olaylarıydı. İleri yaşlardaki vatandaşlarımızın genellikle sağlık sorunlarından kaynaklanabilecek olan kayıplardı bunlar. Özellikle alzehimer hastalığı olanlardı. Çok sıkıntılı bir hastalığın sonuçlarıydı. Zaten gerçekten de muhteşem bir uygulama olan "sevgi izi"

İLKEL KATİL

  Mars'a yolculuğu, pılımızı pırtımızı toplayıp Mars'a yérleşmeyi konuştuğumuz şu günlerde, Cavit diye biri girdi hayatımıza.  Muhteşeme yakın teknolojiye sahip dünya süper güçleri, neredeyse; "abi, gel bi Çorum'a ışınlanıp gelelim. Leblebi yeriz" diyebilecek hale geldi.  Hatta "vizonteleden" Zeki Müren de bizi görebilecek hale geliyor gibiyken,  Otomobiller şöföre bile ihtiyaç duymazken,  İnsansız hava araçları savaş kazanırken, Artık dijital paralardan bahsedilirken, Telefon yerine kol saati kullanırken girdi hayatımıza Cavit abi. Bu güne kadarki en acımasız seri katillerden birisi. Bütün teknolojimizi kullanmamıza rağmen, insanlığı çaresizliğe yaklaştırdı. Bütün dünyayı evine hapsetmek istiyor. Tanıyor olmamıza rağmen bir türlü yakalayamıyoruz. Şimdi bir de kılık değiştirmiş. "Yakala yakalayabilirsen" diyerek dalga geçiyor bizimle. Sanki ağaçların, denizlerin, göllerin, derelerin ve buralarda yaşayan hayvanların, insanlardan intikam almak iç

YENİ KİTABIMDAN OKURLARDAN GELENLER

İLGİNİZ İÇİN  HEPİNİZE AYRI AYRI  TEŞEKKÜRLER Hakan ALGAN www.hakanalgan.com.tr facebook.com/alganhakan Twitter : @alganhakann Instagram: @alganhakann

AŞKA BİR LİRA

Yeni kitap, farklı  bir tarz. Bu sefer roman yazdım. Konusu ne olsun diye sordum. Aşk olsun dediler.  Yazdım, görüşlerinize sundum. Top sizde artık. Bakalım beğenecek misiniz... Hakan ALGAN www.hakanalgan.com.tr facebook.com/alganhakan Twitter : @alganhakann Instagram: @alganhakann

İKİNCİ KİTABIMIN TEŞEKKÜR BÖLÜMÜ

Aslında belki de farkında olmadan yaptığımız büyük bir hata var. O da arkadaşlık ve dostluk kavramlarını birbirine karıştırıyoruz. Birisiyle samimiyetimiz biraz ilerledi mi, kolaylıkla onu dost kategorisine koyuveriyoruz hemen. Halbuki; dostluklar zaman ister, zorluklar karşısında yaşam ister, çıkar çatışmalarında fedakarlık ister.. O kadar kolay değildir birileri ile dost olmak. İşte mutluluklarımızı belirleyenlerdir dostlar. İlk kitabımı yazdığımda en büyük destekçilerimden birisi ise TAI personeli gurubu idi. Okurlarımın Facebook sayfamızda paylaştığı, kitapla çekilmiş olan resimlerin ilki; TAI TEDARİK KIZLARINDAN Çağla Kuter Göçer`den geldi. Arkasından tüm okurlarım kitapla çekilmiş resimlerini, yorumlarını da ekleyerek bu sayfada paylaşmaya başladı. Bu da çok ilginç bir tanıtım oldu. Ayrıca çok yaratıcı resim ve yorumlar gelmeye başladı. Dolayısıyla da belki de kitap okumayı daha eğlenceli hale getirdi. Peşinden Atilla beyin başkanlığını yaptığı TYGD`nin, Enhar  Ulusoy

MAÇIN SONUNU SEN BELİRLE 2

Kitabımın ilkine gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim. Maçın sonunu sen belirle 2 çok yakında tüm kitap evlerinde raflarda olacak. Umarım ikinci kitabım da ilki kadar hoşunuza gidecektir.  Bu kitabımda da ilkinde olduğu gibi tamamen yaşadığım olayları ve olanlara yaklaşımımı okuyacaksınız. Bu kitabımda da görüşlerini almak için taslağını gönderdiğim kişilerden olumlu görüşler aldım. Duymak istediklerimi değil de, gerçek hislerini ilettilerse; bu kitabımı da beğeneceğinize inanıyorum... Hakan ALGAN www.hakanalgan.com.tr facebook.com/alganhakan Twitter : @alganhakann Instagram: @alganhakann

SEN YAPABİLECEĞİNİ YAP, DEVAMI KENDİ GELİR

Sonuçta hangi rahatsızlığa sahip olursanız olun, moral çok önemli. Motivasyonunuzu da hiçbir zaman kaybetmeyin. Beni bu şekilde yaşamaktan hiçbir şey alıkoyamaz. Çünkü ben böyle mutluyum. Bizim iletişim sorunumuz insanlar arasında değil, beynimizle organlarımız arasında. İnsanlardan kaçmayın, toplumun bir ferdi olarak hayata sıkı sıkıya tutunun ve buradaki konumunuzu belirleyin. Hani şu sosyalleşmek muhabbeti. Daha önce de dediğim gibi her kesin derdi başından aşkınken, kimse size gel şunu yap, gel şu guruba katıl, hadi resim yap, bir koroya dahil ol demez. Dünyanın en büyük derdi olan parayı icat eden Lidyalılara kaçımız küfretmemişizdir ki? Bulacak başka bir şey yok muydu diye. O paraya sahip olabilecek uğraşılar edinip ailelerimize destek olalım. Az ve ya çok. Miktarı önemli değil ama mesajı önemli. “ Ben de bu toplumun üretken bir ferdiyim.” Engelleri bizler oluşturmayalım. Bırakalım bu hayatı yaşarken konumumuz kendiliğinden ortaya çıksın. Aciz, yardıma ihtiyacı olan

HERKES BİR YAŞAM SEÇER VE SEÇTİĞİ YAŞAMIN BEDELİNİ ÖDER

Hep şikayet, hep şikayet; Aslında ben şöyle yapacaktım da O fikrimi değiştirdi, böyle yaptım. (ama gene sen yaptın) Arkadaşlar; hayatınızı bir göz önüne getirin. Sürekli yol ayrımları ile dolu değil miydi? Eğitiminizde, Aşk hayatınızda, İş hayatınızda, Kaza geçirdiğiniz o yolda, Hayatınızı değiştiren o kişiyle tanıştığınız bir sonraki otobüse bindiğinizde... Böyle gider. En önemsiz gibi gördüğünüz kararlarınızda bile hayatınız 180 derecelik değişime uğrayabiliyor. Bunun adına ister şans, isterseniz tesadüf deyin ama bu yoldaki kararları verenler sizlersiniz. İyi ya da kötü bedelini ödüyorsunuz işte. Vereceğiniz kararlarla hayatınızı yönlendiren sizlersiniz aslında. Buna kader böyleymiş deyip de sıyrılmaya çalışmayın. O yol ayrımlarında vereceğiniz kararlar belirler zaten kaderinizi... Hakan ALGAN www.hakanalgan.com.tr facebook.com/alganhakan Twitter : @alganhakann Instagram: @alganhakann

YER VERMEK BU KADAR MI ZOR

Arkadaşlar bugün hastaneye gittim. Havanın çok sıcak olmasından sanırım, kendimi çok iyi hissetmediğim için yanıma koltuk değneğimi de almıştım. Polikliniğe gittiğimde oturabilecek bir koltuk buldum ve oturdum. Biraz zaman geçtikten sonra koltuk değnekli başka bir arkadaş daha geldi. Koridordaki bütün koltuklar doluydu ve kimse o arkadaşa yer vermedi. Biraz yüksek sesle; "Gel birader, nöbetleşe oturup dinlenelim. sen yeni geldin geç otur." dedim.O da nezaketen; "Otur arkadaşım. bu kadar patates çuvalı var. sana mı düştü yer vermek." dedi. Ben de; " Sorun değil, sen yeni geldin yorgunsundur. Geç biraz dinlen." dedim. Biz böyle iki kibarcık birbirini avuturken; Arkamızı döndüğümüzde bir de baktık ki, sağlam (ya da sadece fiziksel olarak sağlamdı) adamın birisi geçmiş, benim kalktığım yere oturmuş. Biz iki koltuk değnekli ayakta kaldık. Ulan, yer vermiyorsunuz bari yerimize oturmayın. Gülelim mi ağlayalım mı derken, bir yer boşaldı ve oraya hemen otu

DÜŞTÜK İŞTE

Bir seferinde karşıdan karşıya geçiyordum. Biraz daha yürü ışıklardan geç. Sanki çok sağlammış gibi ya da koşabilecekmiş gibi, hemen şuradan geçivereyim dedim. Yol da boştu. Siyah bir jeep geliyordu ama uzakta sayılırdı. Biraz da acele edersem geçebilirdim. Tabii ki bu acele etme sol ayağımı taşıyamama sebep oldu. Bileğimden de ayağımı kıvıramayınca yolun ortasında ayağımın ucu düz yolda asfalta takıldı ve düştüm. Gelen arabanın şoförü acemi olabilirdi. Kalkmaya çalışırsam o da panikleyip çarpabilirdi. Üstelik önümde ve arkamda geçebileceği boşluk da vardı. En iyisi oturmak ve hiç kıpırdamamaktı. Tam önümden geçerken açık camdan kafasını çıkartıp bana baktı ve; “Ne yapıyorsun birader?” “Düştüm.” Yardımcı olayım mı diyeceğini sanırken; “Burada düşülür mü?” “Ben kalkmadan gitsen iyi olur. Gördüğün gibi elimde baston var ve potansiyel silah sayılır. Üstelik raporum da olduğu için ruhsatlı bu.” Neyse ki karakol macerası yaşamadan gitti. Denge bozukluğumuz da olduğu için b

HİSSET ŞU ELEKTRİĞİ BE AMCA

Bu işlemleri yapanlar da gencecik fizyoterapistlerdi. Hastalar da her yaş gurubundan ortaya bir karışık söylenmiş gibiydi. Benim girdiğim odada iki bayan bir erkek fizyoterapist vardı. Bir sandalyeye oturttular, baldırlarıma ve dizimin üst kısmına pedleri bağladılar, akım vermeye başladılar. Odadaki muhabbet çok iyiydi. Çoğunun kulağı duymuyor, bağırdıkça bağırıyorlar, birbirlerine sordukları sorular ve verilen cevaplar çok farklı. Anlayacağınız huzurevi kıvamında bir yaş ortalaması vardı. Yanımdaki sandalyeye de yaşlıca bir amca geldi oturdu. Hemen peşinden de gencecik muhtemelen de yeni mezun bayan fizyoterapist amcanın pedlerini bağlamak için geldi ama şeker hastaları verilen akımı hissedemeyebiliyormuş. Makinanın üzerinde bir ayar düğmesi var ve gönderilen akımın şiddetini o düğme yardımıyla ayarlayabiliyorsun. Amcanın kulaklar da hepyek. Ortamı neşelendirmek gerekiyordu. Böyle güzel bir orta böyle bir sahada değerlendirilmeliydi; Fizyoterapistle amcam bayağı bir yorucu so

ÜFÜRÜKÇÜLER

Bunları denerken de bazen gözünüz kapanıyor. Size maliyetini hiç düşünemiyorsunuz. Kırsal kesimde yaşayan arkadaşlar bu konuda biraz daha fazla çevreye sahipler. Benim de yanımda çalışan ustalar günlerce ısrar ettiler; “Abi bak bir hoca varmış, millet Ankara`dan, İstanbul`dan ona geliyormuş. Halletmediği sorun yokmuş.” “MS`i duymuş mu hiç?” “Duymuştur abi, koskoca hoca. Bunun bir de üç harflileri varmış. Onlar yardım ediyorlarmış.” “Beynimi yediniz la. Cumartesi günü gidelim, ama bakın orada olabileceklerden ben sorumlu değilim.” Neticede kendimi tanıyordum ve dayanamayabilirdim.             Cumartesi günü oldu ve yola çıktık. Yaklaşık 150 km yol gittik, dağ yolları falandı gittiğimiz yol da. Şimdi tekrar git deseler yolu bulamam. Gittiğimiz ev leş gibi bir evdi. “Lan oğlum nereye getirdiniz beni? Hoca değil mi bu?” “Hoca” “Bu pislikte namaz kılmayı bırak, tuvalete bile girilmez.” “Üç harfliler kızıyormuş abi, ondan temizlemiyor.” “Onlar temizlemesin abim