Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ŞİİR GÜNÜ (SADAKAT)

... SADAKAT Unutmak için mi içiyordum İçince mi unutuyordum bilmiyorum. Tek bildiğim Rakı senden sadık çıktı Terk ettin gittin beni O ise halâ başucumda Hakan Algan Hakan Algan Resmi Web Sitesi<

TURKILISHCE

Sahip olduğumuz, dünyada eşine az rastlanan; doğamıza, kültürümüze, tarihimize  hak ettiği değeri vermediğimiz hatta sanki son kullanma tarihi varmışçasına süratle harcadığımız gibi dünyadaki sayılı lisanlardan birisi olan Türkçemize de hoyratça davranmıyor muyuz sizce de? Ülkemizin her köşesinde ayrı güzellikte olan şivelerle taçlandırılan Türkçemizi kullanırken aralara serpiştirilen İngilizce, Almanca, Fransızca kelimeler bir tek beni mi rahatsız ediyor yoksa? Genellikle sırf kendisini diğerlerinden farklı gösterme çabasıyla bu tarzda konuşanlar, dilimizi ne kadar kirlettiğinin farkında değiller mi? Televizyonda haberleri seyrederken gördüm ve kanalı değiştirdim. Birisine mikrofon uzatmışlar, o bölgedeki konaklama tesislerini anlattırıyorlar. Adam aynen şöyle dedi; "Bölgemizde her keseye uygun konaklama imkânı var. Pansiyonlar, bir kaç yıldızlı oteller olduğu gibi, LUXURY otellerde mevcut".  Bu kanal seyredilmeye, bu adam dinlenmeye devam edilir mi? Bana göre edilmez. Onun

ŞİİR GÜNÜ (ISİM BABASI)

... İSİM BABASI Kavuşamamaya bir isim ver deseler, Seve seve isim babası olurdum Alışığım nasıl olsa, İsim babası olmaya En azından  Sevdiğimin oğluna Hakan Algan Hakan Algan Resmi Web Sitesi<

ŞİKAYET YOK

  ... Şikayet ettiğimiz ne kadar çok şey var. Aslına bakarsanız bir çoğu da çözümü olan ve bizleri karamsarlığa sürükleyen şeyler.  Çevrenizde böyle birisinin olduğunu düşünün. Çok yardımsever ama her şeyden şikayetçi ve hiçbir şeyden memnun değil.  Sadece kendisine zarar verse o kadar da sorun değil. Neticede hepimiz seçimlerimizi yaşıyoruz. Çevresindekilerin günahı ne? Ondan şikâyet, bundan şikâyet. Üstelik bu insanların genelı de kendi hatalarınıdan, sorumlu ilan edecek birilerini bularak sıyrılırlar. Çevresindekiler de, hatta sevdikleri bile onun  bu olumsuz halinden, doğal olarak olumsuz etkilenecektir. Birazcık empati kurarsak onları çok iyi anlayabiliriz. Sürekli memnuniyetsiz ve şikayetçi olan insanlarla aynı ortamda bulunmak sizin yaşama sevincinizi de sömürecektir ve ondan uzaklaşmak isteyeceksinizdir.  Sizin de çevrenizdekiler birer birer azalmaya başladıysa oturup düşünme zamanı geldi demektir. Birazcık ta güzellikleri görmek gerekmez mi?  En azından yalnız ölmemek için...

ŞİİR GÜNÜ (ÖLÜM)

  ... ÖLÜM Ben ölünce sakın üzülmeyin, Ağlayıp da gürültü etmeyin. Sevdiklerinin yanından, Özlediklerinin yanına gitti dersiniz. İnsan üzülürmü hiç, Mezun omuşken, Hem de özlediklerinin bitirdiği mektepten. Hakan Algan Hakan Algan resmi internet sitesi

MÜSİLAJ

Ne zamandır bir müsilaj muhabbetidir gidiyor. Doğadaki kirlenmenin sorumlusunu bulduk. Bizim kadar masum, pamuk prenses kadar güzel, O'nu kurtaran prens kadar iyi niyetli insanların buna sebep olması beklenemezdi zaten. Her zamanki gibi, kötü bir olaydaki sorumluluğumuzdan daha sıyrılıp, bir suçlu bulmak gerekiyordu. Suçluyu bulduk hamdolsun. Böylece bir olaydan daha alnımızın akıyla çıktık. Adı da afilli. "MÜSİLAJ". Görüntüsünden dolayı da, söylemesi daha kolay olan "DENİZ SALYASI" diyoruz. Tamam, salya demek biraz itici gelebilir ama ne deseydik? Doğanın canına okuduk, doğa da suratımıza tükürdü mü deseydik? Bunu söylemeyi yakıştıramıyoruz kendimize değil mi? Ama doğayı bu hale getirmeyi yakıştırdık. Ne bir sorumlu aramaya gerek var, ne de buna afilli isimler aramaya. Artık yüzleşme zamanı gelmedi mi? Biz doğanın canına okuduk ve bu da doğanın suratımıza tükürmesi. Umarım artık akıllanırız da, tükürükle kalır...

ŞİİR GÜNÜ (KAHRAMAN)

... Arada bir de şiir takılalım mı? KAHRAMAN   Bilemedik gün batınca ayın doğduğunu, Tomurcuğun sonradan gül olduğunu, Belki görebilirdik bir kızımızın doğduğunu, Hatta Oonun anne bile olduğunu Ama Hep Sen kahır, ben amandık Ya da ben kahır sen aman Ne fark eder Olamadık ki bir romana iki kahraman. Hakan Algan .. Hakan Algan Resmi Web Sitesi

TRAVMATİK

Düşünsenize, piyasaya yeni bir çamaşır deterjanı çıkıyor ve adı: "TRAVMATİK". İçinizde bu deterjanı kullananız olur muydu? Sanırım olmazdı. Bu deterjanla yıkanan çamaşırlara kim bilir ne travmalar bulaşırdı? Bu travmaları temizlemek içinse ne kadar daha su, emek ve deterjan harcanırdı? Ki bunlar sadece kirli çamaşırlarınıza bulaşan travmalar. Kirli çamaşırlarınız bile bu kadar önemliyken, karşınızdaki canlıları neden "TRAVMATİK" ile yıkıyorsunuz? Komşunuz, evcil hayvanlarınız, eşiniz, çocuğunuz, kardeşiniz, vs. Eşine, komşusuna pusu kuranlar mı istersin, terbiye ediyorum diye çocuğunu bacağından tavana asan mı? Üstelik diğer deterjanlarla da temizlenemiyor bunlar. Çok sevdiğinizi söylediğiniz çocuğunuz hayatı boyunca bu sorunuyla uğraşmak zorunda kalabilir bile. Neden? Belki de sırf egolarınızı tatmin etmek uğruna bir hayatı zedeleyebilirsiniz. Ama; "olsun, benim egom tatmin oldu" diyebiliyorsanız, size de "TRAVMA" marka duş jelimizden tavsiye

ÇİĞ SÜT

İnsan yavrusunun kontrol edemediği ne çok duygusu, davranışı var. Bazısı sevdiği kızın karşısında yüzünün rengini kontrol edemezken, bazısı lunaparkta bindiği sandaldan çığlık atmadan inemez bir türlü. Aslında ne kadar masum şeyler. Keşke hepsi bu kadar masum olsaydı. Ama olmadımı olmuyor işte. Hani gülümsemek insanları hayvanlardan ayıran bir özelliktir deriz ya, bunun gibi birkaç özellik daha var. Bunlardan birisi de ihanet. Evrimini büyük ölçüde tamamlamış olanlarda bu tarz davranışları göremezsiniz. Ama evrimleşme sürecinde henüz o bölümlere gelmemiş olanlarda sık görülen bir davranıştır bu. İnsanın yapısında var neticede. Ama dedik ya "evrim" olayı işte. Öyle çiğ süt emdiğinden falan değildir bu iş. En sadık canlılardan olan köpek dostlarımız sütünü kaynatıp da eniğine içirmediğine göre, ihanetin sütle alakası yok. Bu sadece bazı insanların kontrol edemediği ve kendisine yakıştırdığı bir davranış. O kendine yakıştırıyorsa, bize de sadece hafif bir tebessüm eşliğinde üç d

BEDEL

Düşünsenize; bedelsiz ne var hayatta? Normal olarak aklınıza gelen ilk cevaplar; hava oluyor. Bütün dünya hava için bir yıldır bedel ödemiyor mu sizce? Milyonlarca kişi en büyük bedeli ödedi. Bir nefesi alamadığı için hayatıyla ödedi bunun bedelini. Halbuki iki yıl öncesi böyle miydi? Değildi ve biz kıymetini bilemedik havanın. Öğrendik mi? Sanmıyorum. Bu kadar kıymetli ve bedava olduğunu düşündüğümüz havayı bu kış da bacalara baktığımda ne kadar hoyratça kirletebildiğimizi gördüm. Üstelik bizden hiçbir şey talep etmeden, bizim içim hayati önemi olan havayı temizleyen ağaçları da katlettik. Sanki dallarıyla, sağlı sollu yumruklarla bizleri dövüyormuşçasına. Sanki "sen misin bizi döven" dercesine acımadan vurduk baltayla. Sonuçta kazanan kim, kaybeden kim? Kaybedesiye kadar hiçbir şeyin kıymetini bilemiyoruz. Haydi, bedava olan ve halen kaybetmediğimiz şeylerden faydalanalım. Bir tebessümle dilenecek günaydının karşımızdakinin gününe neler katacağını bilemeyiz ama muhatap olac

HELALLİK

Son yıllarda helallik istemek, toplumun her kesiminde adet haline geldi. Özellikle siyasilerin "helallik" istemeleri yüzümde bir tebessüme sebep oluyor. Helallik inancımız açısından büyük öneme sahip. Kabul etmemek mümkün değil ama her şeyde olduğu gibi bunu da abartmadık mı? "Hakkını helal et" diyenlere, "helal olsun" demek gerçekten çözüm mü acaba? Zaten helal olsun demekle de o iş olmuyor diye düşünüyorum. Karşımdaki bin bir dalavereyle ruhum duymadan beni kazıklayıp sonunda helallik isteyince, "kul hakkı" sorunu çözülecek. Allahın; "karşıma nasıl gelirseniz gelin, kul hakkıyla gelmeyin" diyerek, bu kadar önemli olduğunu vurguladığı bir konunun, by kadar basit çözümünün olabileceğini sanmıyorum. Bana göre en samimi cevap; "bilerek ve isteyerek hakkıma girdiysen helal edemem. Ama bilmeden hakkıma girdiysen helal olsun" demek sanırım. Hakan Algan Resmi Web Sitesi

SANA KIRMIZI HİÇ YAKIŞMIYOR

Bir yılı geçtik. Bunaldık. Fakirleştik. Öldük. Hepsini bir yılda kendi kendimize yaptık. Bazılarımıza göre tek sorumlusu devleti temsil eden hükümetin politikaları. Diğer devletler vatandaşına bizimkilerden daha çok yardımcı oldu diye düşünebilir. Kısmen haklı da olabilirler. Ama unutmamak gerekir ki; her ana baba çocuğuna imkânları ölçüsünde harçlık verir. Bizim devlet babamız da paraları yemiş ve bu kadar para kalmış. Bununla ilgili tepkiyi daha önce göstermek gerekirdi. Konunun bu kısmını uzatmadan kendi yaptıklarımıza bakalım. Üzerimize düşeni yaptık mı acaba. Bütün dünya bir yılı aşkın bir zamandır toplam üç saniye süren bir tedbir çığlığı atıyor ama halâ anlamamak için direniyoruz. MASKE, MESAFE, HİJYEN. Uyacağımız sadece bu kural. Ama maske takmamayı kolluk kuvvetlerine saygısızlık olarak görüyoruz ki, onları görür görmez hemen maskemizi cebimizden çıkarıp, burnumuza çekiyoruz. Mesafe konusunda ikaz edildiğimizde; Sanki millet tanımadıklarıyla sarmaş dolaş geziyormuş gibi,

YAPMA BE ANACIĞIM

Nasıl bir yürek koymuş yaratan bu kuluna çözemedim. Yok arkadaş, kalp nakli yapıyorsun değişmiyor, damarı değiştiriyorsun, ana yüreği aynı kalıyor. Sana bakışları kaç yaşına gelirsen gel, ilk kucağına aldığında baktığı gibi. Kaç yalına gelirsen gel, ibtiyacın varsa dibinden ayŕılmkıyor. Hostes bile uçak kalkmadan önce anons ediyor; "maskeyi önce kendinize, sonra bebeğinize takın" diye. Hostes de biliyor, bu hatırlatmayı yapmazsa "ANA REFLEKSİ" kendinden önce çocuğa takmaya çalışıp, kendisine de çocuğa da kötülük yapacak. Önce çocuğum düşüncesi ile fedakarlığa devam edecek ama bazen olmuyor işte. Hele bir de kendileri acıkınca çocuğu da acıkmak zorundaymış ve ya kendileri üşüdüğünde çocukları da üşümek zorundaymış gibi anlamsız yedirme ve giydirme çalışmaları var. Zaman zaman o kadar abartırlar ki, iyiliklerini düşünürken, farkında olmadan zarar bile verebilir ana yüreği. Yaradılış işte.Çok da fazla yapılabilecek bir şey yok bu konuda. Sadece biraz dikkatli olmak

OMURGA ÖNEMLİ

Hiç düşündünüz mü, yeryüzünde kaç canlı var? Milyon? Milyar? Trilyon? Katrilyon? Çeşit, çeşit. Bazısı tek hücreli, bazısı kafadan bacaklı, bazısı ise etçil, otçul diye uzayıp gidiyor. Çoğu da birbirini biliyor. Denizin bilmem kaç metre altında yaşayan bir balık; karşısına çıktığında kendisini kabartarak atarlanan diğer deniz canlısına bulaşmaması gerektiğini biliyor. Neticede atarlı abimizin bir duruşu var ve bu duruş kendisine bir saygınlık sağlamış denizler aleminde. Karada ise gerek avını ürkütmek için, gerekse de kendisini saldırıya karşı savunabilmek için omurgasını kullanarak şeklini değiştirenler çıkıyor karşımıza. Omurgasını kullanarak hem kendisini koruyabilir, hem avını görüntüsüyle ürküterek daha kolay avlayabilir, en önemlisi de karşısındakini korkutarak da olsa saygısını kazanır bu duruşuyla. Biz insanlar da omurgalılardanız. Bir kısmımız her ne kadar içgüdüsel kullanarak, sadece kavgalarda horozlanmak (!) için kullansak da, omurgalıyız işte. Halbuki omurgamızı fikirler

YOLLAR

Yanlış anlaşılmak istemediğimden, başında, bu yazımda hiç bir siyasi partiyi hedeflemediğimi belirteyim. Çünkü hepsini birden kast ediyorum. İktidara gelenlerin hepsi aynı şeyleri söylüyor. "Biz hizmetkarınız", "baraj yaptık", "yol yaptık" vs vs. Biz sizi zaten bunları yapın diye seçtik. Kendi zeka seviyelerini bizlerinkinden daha yüksekte görüyor olmalılar ki, bu ve bunun gibi safsatalarla bizleri uyutmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bunlar marifetlerinizi ispat etme yolları değil. Bunların yapılabilmesi için parasını da vergi ödeyerek ben veriyorum zaten. Bunlarla gelmeyin. Bize nelerle gelin biliyor musunuz? Yaptığınız YOLLARla gelin. Bir satır sonra nasıl da çeliştim kendimle değil mi? Ülkede her yere ulaşılabilecek yollar var. Her iktidar değiştiğinde, gidenin yıktığı yollardan bahsediyorum. Sadece yıktıkları değil, yıkıp öylece bıraktıkları yollardan. Hani şu "kalpten kalbe" giden yollar. Halbuki bu yolları yıkmak o kadar zordur ki, sadece